23 Ekim 2011 Pazar

olmadı

his
sen
ben
sonra biz

dudaklarımız
ellerimiz
kokumuz
gerisi hayal

ha birde
saatin atışının
kalplerimizin atışıyla yarışması
bir ses

şimdi
kalbin kalbimde atıyor
anla sen yoksun
ben yokum
seste yok.

10 Ekim 2011 Pazartesi

8 Ekim 2011 Cumartesi

emret başkomutanım

savaşa gidiyorum
kafamda ağır nakliyeler uçuyor görüyorum
minarede müezzinim karga;
sabaha karşı bet bet bağırıyor.

çınar köklerinde adaleti gösterecek,
yaşattıkları hatırlanırsa,
gözyaşlarıyla dirilecek
tarih yeniden bu medeniyeti
medine'de ancak farkedecek...

güneş ayaklarıma vuruyor
kalbimde onlara kan pompalıyor
koşmak istiyorum
pirlerim değerlendirsin.

(bu saçma adımı görsel imgelerden etkilenerek attım.arkasından bir düş doğdu.)

1 Eylül 2011 Perşembe

okuma

şiir olsam
içinde bütün yaşadıklarım
ve oku-n-sam geçse
hayal kırıklıklarım,
yalnızlığım

bırak takıldım
çözmedik

vazgeçip
oku sadece...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

EDİP BİR İLK SÖZ

Edibe,yani Meryem gibi bir kadın sayesinde...
Hayallerimin gerçekleşeceğine inandım.Bir köprünün üstünde beklemeye başladım.Ne kadar ediplik ettiysem;onun analık duygusunun-Deniz'e sahip çıkmasının-etkisiyle kendimi hisleriyle konuşturtamadım....
Onunla birlikte yaşamayı düşlediğim:"1+1=1"yolu-yanılmıyorsam 2004 İstanbul Bienali'nde,Kıbrıs'taki iki farklı toplumun aslında 1 olduğu şeklinde bir eleşti(tabi ki sanatçının görsel hitabı bu sunumu daha da etkili kılıyordu)uyarlamasıydı:Benim hayallerim onun gerçekci duruşu ve bilgisiyle buluşacak,ortaya çok soluklu duygusal bir hikaye çıkacaktı.Aslında ona vermeyi düşündüğüm bir hediye vardı.Yolum yanlış olduğu için burda sözünü etmekte bir sakınca görmüyorum.Edibe'ye bir senaryo yazmıştım,az sonra yazacağım hikayeden daha farklı.Hikayemi de o oluşturdu.Köprünün üstüne gelmedi.Hayallerime güvenmedi.Yola çıktım.Ne yazık ki şimdiye kadar hep birilerinin gösterdiği yollarda yürümüştüm.Şimdi yol yoktu.Bir konferansta sorduğum soruya aldığım cevap bir noktaydı;"yol yoksa,yürü yol olsun",evet yürüyecektim.Alınyazıma yürüyecektim.Ya nokta koyacak ya da Edibe örneğimde olduğu gibi noktaları birleştirmeyi...
Yola çıktım kafamda gene eski hayaller.Edibe,şimdi arayacak.Aramadı.O da Meryem gibi yoktan doğurdu.Buysa Allah'ınbana oluşturduğu noktaların bir birleşimi.
Köprüde sola dönüp doğuya gitmek istedim.fakat alnıma en çok nokta koyduğum yer sağımdaydı.Bağdat caddesine çıktım.Hep yere bakıyordum.Mahçup...Hislerim halen işe yarıyordu.Kokladım,Kızılkayalar'a gelince bir ıslak yedim.Sonra da Selamiçeşme'de ıslandım.Artık suyla topraklanmışdım.
Karacaahmet'e oradan da,pazartesi planlayıp da yapamadığım hayalin peşine koyulmayı hayal ettim.
Bağdat seferinin başladığı nokta,ordunun sefer öncesi toplanacağı alana,birlikte ilk namazı kılacağı Kıblegah'ın önünde namaz kılmak istiyordum.Marmaray çalışmalarından bulamıyacağımı düşündüm.Solumda gördüğüm demir aralıktan içeri girip yatsı için dört rekat sabrettim.Sabrımın sonunda kafamı kaldırdım.Etkilendiğim en büyük nokta Ay'ı gördüm.Aklıma eski bir noktam geldi.Karacaahmet mezarlığındaki,Reşat Nuri Güntekin'in mezarı.Girdiğim delikten çıkıp yoluma devam ettim.Zeynep Kamil'e doğru giderken,solda o noktamın tabelasını farkettim."Reşat nuri Güntekin'in kabri 25 m. geride"'yi anlamamıştımBir de zatın mezarı var diye,25 m.gerideyi anlamasamda içeri girdim.Korkmuyor musun dermisiniz?Tabiki de korkuyorum.Bu yüzden Vitri Vacib'in üç rekat sabrını bu zatın yanında kıldım.Biraz güç aldım.Onun yanında insanların oturması için konan 3 oturacaktan birini aldım.Kıbleye doğru yürümeye devam ettim.Düzgün bir yol yok,sadece yürüyorsunuz.Heyecanla birlikte önüme gelen ilk açıklık alanda,Ay'ı görünce durdum.Karşıma çıkan,biri Osmanlıca üstte diğeri altta Latin Alfabesi'yle yazılı mermerlere bakıyordum.Gözlerim bir mühlet sonra ışığa alıştı."Reşet Nuri Güntekin".Plastik taburemi koydum,ayak ucunda karşısına oturdum.Sırtımı da bir imamın mezar taşına dayadım.Bir Ay'a bakıyorum bir Nuri'ye.Hayal ediyorum;cennetteki hurileri "Çalı Kuşu"eşliğinde:Aklıma Nuri'ler geliyor,uykumla birlikte,sinekler ve korkum uyutmuyor.Yol bulmaya devam.
Altünizade Metrobüs durağına kadar yürüyorum.edirnekapı'ya gideceğim.Olmuyor,bir durak sonra Maltepe'ye gidiyorum.Aklıma Edibe geliyor;sen olsaydın hayallerim gerçekle buluşacaktı,"mal bir tepe olduğum ortaya çıkmayacaktı" içimden geçiyordu.O sırada gençten birinin de aynı hatayı uyklaması nedeniyle yaptığını görüyorum.O biniyor,biniyorum:dili sayesinde 1 lira vermiyor.Edirnekapı'dayım.Yukarıya çıkıyorum.Çıkarken önüme çıkan her alete dokunuyorum kartımla,genede 1 lira bana dönmüyor.
Edibe söz olacak...
Yukarıya çıkınca sağımda solumda mezarlık,aslında sağa döneceğim.Askerde gözle arazi tarama
diye bir ders vardı.Kafamda beliriyor."Soldan sağa yukarıdan aşağıya",iyi diyorum kendime sola dönüyorum,sağıma geri geleceğim.
Karşımda büyük bir Türk bayrağı ve direği,onun sayesinde altındakileri uzaktan şehit sanıyorum.Hava biraz sisli,bayrakta zati yırtık.O kadar yükseğe asrsanız.Nemin ve rüzgarın etkisiyle yırtılır.Bayrağı nem ve rüzgarın olmadığı sıçak kalplere asın.Yanına varınca hepten şok oluyorum.tamamen anlatamayacağım gidin görün.;1.Cihan harbinin başlangıç tarihinin ve bir kaç tarihten sonra,döngünün sonunda 30 Ağustos 1926 Harb bitti.Bu heykel ğöğe doğru uzanan T.C. işaret,şahadet parmağı gibiydi.AllahuEkber.
Havanın nemine gözlerimde eşlik ederek geri yoluma dönüyorum.Amacım M.Akif Ersoy'ziyaret edip selamlaşmak varıyorum yanına,bakıyorum yalnız değil.O,yazarlar,ölüler bir de ben.Geçiyorum karşılarına oturuyorum.Polis geliyor onu geç.Bakıyorum Ay birazdan Mehmet'in üstüne hizalanacak."Korkma",korkma diyorum;"ölüler yalan söyleyemez",ölülerden korkmayın eğer okursanız yaşarsınız.Nasıl bir okuma onu da diyeyim:
"gözlerinle okuyacak,göreceksin,
kulaklarınla okuyacak,dinleyeceksin,
burnunla okuyacak,koklayacaksın,
ellerinle okuyacak,dokunacaksın,
dilinle okuyacak,tadacaksın.
bunlar olunca okuyormusun:
hayır.
Bir de bunları ellerinle birleştirecek
Allah gibi yaratacaksın.
öyle ben oturup alkışlamadığım zaman deneyeceksin.
bu salak niye alkışlamıyor Nazım Hikmet'i..."
Birbirimiz hissedip,selamlaşarak ayrıldık.Ey insanlar esselamunaleykum...
Daha günü bile doğuramadım.Uykumda var.Sis de,gözlerime nemlenerek bak diyor.Kariye müzesine doğru gidiyorum.Müzenin giriş kapısına buluyorum.9'da açılacak diyor.Saat kaç,belkide 5,gene doldan devam ediyor,ardından iki tane sağ yapıyorum.Bir otopark benimde uykum park etmek istiyor.bakıyorum ardında da  Fatih belediyesi'ningüzel bir kır parkı;Kariye'yi de görüyormu çok keyifliyim.Aşağıda üstü kapalı olduğu için gözlerim kadar nemlenmiş,masalı banka,müzenin dışına bakacak şekilde oturuyorum.Kıçımın altında gene not defterlerimin olduğu poşet,ellerimin arasındaki kafamın altında da çantam.uyuyorum.Birileri,kuşlar,köpekler aradan uyandırıyor.Sıra geliyor Güneş'e,Doğu'nun Güneşi boşuna değil bu klisenin sana yönelişi,sis olsa bile.Güneş doğuyor,bir kaç resim çekiyorum.
Bakıyorum orada bir telaşe ben de telaşa kapılıyorum.Kırımdan ayrılıyorum.Meğer telaş edenler Kariye'ye komşu bir evde film çekecekler.O telaşla aklıma,Dursun'la her zamanki hızıyla geçip duramadığımız;'. Thodiorus mu neyse onun sarayı geliyor.Onunda,odalarının dar kısmlarına Güneş doğudan doğuyor.Üst katta bir de güzel bir balkonu var.edibem oradan bana el sallıyor.Bir kaç resimde orada çekiyorum.Hatta gene bir şehadet parmağı mezar taşı,imam besbelli.AllahuEkber...
Kırıma geri dönüyorum.Bu kez Güneş Sisi de götürmüş.Hava aydınlarnır gene bir kaç resim.Telefonla yani berbatSonra bakıyorum,saat )'a geliyor.Çıkıyorum o önünden bomboşken geçtiğim kapının önüne.epeyce bir turist geçiyorum sıranın en arkasına,kapı açılıyor;benden sonra kimse yok,en sonuncuyum,turistler planlı programlı rehberle gelmişler biletleri var.Doğru bilet gişesine,ver bir on lira(eğer okumasanda enim gibi bir öğrenci belgen varsa)al sana bir Müze Kart,gez müzeleri tek şartı var acele etme,kartı dokundurduğum buton hatırlattı:"3 saat sonra başka müzeye girebilirsin".Bakıyorum fresklere bir şey anlamıyorum.gidiyorum bir kitap alıyorum.Kitap,"Ayasofya ve kariye"olsun.Kitabın olmasada olur git öylece bak,okumaya çalış,o kadar sanatçı uğraşmış;illakim biri sana birşeyder.Bense oradakileri biraz kendime saklayarak,Fatih Cmi'sine geçiyorum.
Fatih Cami'si yenilenmeye devam ediyor.Benim yenilenmemse geçenin yorgunluğuyla birlikte toz toprak içinde.Camiye girip sabredemiyorum.kırda alnımı yemyeşil bitkilere yaslıyorum.Biraz eğilip kızıyorlar.Ya burada aşevi ve kimsesizler evi vardı.Bir de ekliyor yeşilbitki Fatih size inanmıyor.O da Allah gibi inananların kulağına fısıldıyor.Kitap okumakta önemli,daha önce bir kez gittiğim fakat bir şey anlamadığım,Ayasofya'ya gitmeye karar verdim.Oradan bir  görsel bilgiyle bu hikayeyi bitirelim:İstanbul'un yöneticileri Meryem'e bir Ayasofya maketi bir de şehrin maketini sunuyordu.İki eserin gerçekleri,İstanbul suriçi ve Ayasofya,İstanbul ediyordu.1+1=1
Edibe bu edip bir son söz değildi.


*Bu yazıyı İzmir Basmane'ye ayak basışımın ardından.Kültürpark'ta,Mehmet Şadi Çalık'ın"Yatan Kadın"heykellerine bakarak havuzdaki su eşliğinde yazdım.İzmir sanırım bana sabretmeyi öğretecek.Edibe'nin, Tengri'si lütfen biraz akıl ver bana...

15 Ağustos 2011 Pazartesi

YETERİNCE EĞİLEMEDİM

Bu hikaye her anne ve babanın o çok değer verdiği-saf okuyucu-çocuklarını benimde çok sevmemle doğdu.Bu şekilde düşünüp bütün çocukların gelişimi için bir şeyler yapmaya çalışıyordum.Beceremedim;çok hata yaptığımın farkına vardım.Bu iş gene asıl sahiplerinin sorumluluğuna vermek isterim.
Size bir nasihat vereceğim,aslında biliyorsunuz:"Ağaç yaşken eğilir",siz de öyle eğrildiniz.
Şimdi çocuğunuz yaş bir ağaç.Görüyorum ki siz de onu iyi eğmek istiyorsunuz.
Öyleyse dinleyiniz-okuyunuz demiyorum,okumak;okumak,işitmek,görmek,koklamak,dokunmak,tatmak ve bunları birleştirerek ellerinizle yaratmaktır-:
Annesi;ana sen bir çocuğun toprağısın o yüzden,onu öyle güzel besleki;hayatı yalanla örülmüş bir ağ olmasın,safça yeşersin.Gerisini babasına bırak.
Babası;bak annesi çocuğunu senin için ne güzel yetiştirdi.Sen de şimdi ağacının habitatısın,sen onu ne kadar zorlarsan o doğanın sınırları o kadar genişleyecek.Onu hayata öyle sıkı sıkıya tutundur ki atasından,anasından bağlarını hiç koparmasın.Ama anasının derinden gelen depremlerine de dayansın.Sen ne yap biliyormusun?Ağacın yeşeriyorya meltem ol o güzel rüzgarın onu inciri ballattığı gibi ballatsın.Daha gür yeşermesini istiyorsan yağmur ol üzerine,yağ toprak anadan daha iyi beslensin.Yapraklarını dökmesi gerektiğinde en gürleri çıksın diye fırtınanı eksik etme.Sonra bir kar yağdır o saflıkla eriliyordur.
Bu döngü dünyanın düzeni bozulmadıysa onu güneşe ulaştıracaktır.
Şimdi siz yeni Atalara sesleniyorum.Bir ağaç doğruluk yolunda böyle eğrilir.Unutmayın bu iş çok zor.Neden mi?Bu dediklerimi ben gibi nasihat olarak söylemeyeceksiniz.Uygulayacaksınız ki benim bu laflarım gibi;sizin bir kulağınızdan girip ötekisinden çıkmasın.Uygulayacaksınız da!


Not:anneye haksızlık ettiğimi düşünüyorum annesi olmayan birinin,annemizi bize anlatmasını isterim.

14 Ağustos 2011 Pazar

martılar ve melekler

martılar,
sabahları yalnız,etrafa bakıyor;
bende bu sabbahtayım,
narkozum elimde bayıltırım.
sabah sabah baymayayım...

imam afyonu dogmayla verince iyi,
nietzsche düşünceleriyle putları yıkınca kötü;
siz de düşünebilirsiniz,
hangisi"iyinin ve kötünün ötesinde"...

gözlerim gene kan çanağı,
anla sana kadınların verdiği sevgiden.

paçiların kurnaz işveleri,
siz yeni bir ana doğurttunuz.

tembel kadınlara;
aşk miskin bir çocukla,
isteğinizle melek yansıması.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

döngel

döngel:odunsa para,
para ayakta kalmaz;
"para eden hiçbir ağaç ayakta kalmaz",
bu sözde ayakta kalmaz;
oturur komar dalına,
dağ gülü koklamaya.

teşekkür

baykuş,
komar dalına konar;
toprağı pisler,
gül daha güzel açsın.
komar teşekkür eder;
toprağa sarılır.

baykuş bir karaca'nın peşinden gelmişti.
o da ona teşekkür eder.
toprakta trabzon'lu hoca'ya
hepimize
teşekkürler...